ÇOCUKLARIN HAKLARI
Toplumsal yaşamda bazı gelişmeler öylesine tam olur, bazı haklar öylesine işlerlik kazanırlar ki zamanla bu haklara sahip olanlar dahi bunları olağan karşılamaya başlarlar ve daha önceleri birtakım kişilerin, bu hakları kazanmak için ne denli zorluklarla karşılaştıklarının bilincine varamazlar.
Bundan yüzyıllar kadar önce, küçücük çocukların yalnızca bir lokma ekmek parası kazanabilmek için saatlerce ağır işlerde çalışmak zorunda olmalarına pek kimse aldırmıyor ve toplumlarca bunda herhangi bir gariplik görülmüyordu. Gene o tarihlerde dünyaya gelen bebeklerin yarısından fazlasının önlenebilir çocuk hastalıklarından yaşamlarını kaybediyor olmaları dahi bazen olağan karşılanıyordu. Gerçekte, o yıllarda çocukların büyük çoğunluğu her zaman kısa ve acılı ömür sürmüş, cehalete ve ürkütücü bir yoksulluğa mahkum olmuşlardı.
Yüzyıllardır çok sayıda kadın ve çocuğun kıyımına neden olan bir başka etken ise silâhlı çatışma ortamları ve savaşlar olmuştur. Genelde insanoğlu sürekli bir barış ve huzur özlemi içindedir ve özlenen bu barışa bir gün yeryüzünde artık savaşlar ve silâhlı çatışmalar sona erdiğinde varılacağı düşüncesini taşır. Oysa artık tüm insanlığın özlemini çektiği barış yalnızca savaş ve silâhlı çatışmaların bulunmadığı bir ortamda değil ama belki bir gün tüm insanların yaşamdan ve onun nimet ve olanaklarından eşit olarak yararlanmalarına olanak sağlamasıyla gerçekleşebilecektir.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından evrensel barışın sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla ülkeler bir araya gelip bugünkü Birleşmiş Milletler’in temeli olan“Milletler Cemiyeti’ni kurduklarında öncelikle barışçı ve mutlu bir toplumun inşaası gereğine dikkati çekerek milletlerin uymalarını istedikleri yaşam standartlarını tespit etmeye çalıştılar. Bu arada toplumun temel taşları olan çocukların her türlü ihmal ve istismardan öncelikle korunma haklarını vurgulamak amacıyla ve onların her hâl ve koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmaları gerekliliğinden hareketle ilk uluslar arası Çocuk Hakları Bildirgesi’ni hazırladılar. Bu Bildirge 26 Eylül 1924’de,Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda kabul edildi. Çocukların yaşatılmaları, gelişmeleri ve korunmalarının uluslar arası bağlamda ilk kez temel ilke olarak ele alındığı bu 5 maddelik bildirgeyi imzalayan devlet büyüklerinin arasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal de yer alıyordu. Uluslar arası iyi niyetin göstergesi olan bu çalışmalar ne yazık ki 1939’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı ile önce Milletler Cemiyeti’nin geçerliliğini yitirmesi, buna bağlı olarak da Çocuk Hakları Bildirgesi’nin yalnızca bir kâğıt parçasından öteye gidememesine neden oldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 1946 yılında BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne “dünya halklarını 1924’lerdeki kadar birbirlerine bağlamak” amacıyla 1924 Cenevre Bildirgesi’nin canlandırılmasını önerdi, bundan iki yıl sonra 1948’de BM Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge’de temel insan haklarının neler olduğu saptanmakta ve bu hakları ihlâl edenler sorumlu tutulmaktadırlar. İnsan Hakları Bildirgesi doğal olarak çocukların hak ve özgürlüklerini de içermektedir .Ancak çocukların yaradılışları icabı korunmaya ve gözetilmeye ihtiyaçları olduğu gerçeğinden hareketle, bildirgenin üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalarla yeniden 10 maddelik bir Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlandı ve 20 Kasım 1959’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edildi.
İkinci Dünya Savaşı birincisine oranla çocukları daha fazla şiddet ve felâketlere maruz bırakmıştı; işte bunun önlenebilmesi amacı ile 1959ÇocukHakları Bildirgesi’nde çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak olgunlaşmamış olduğu göz önünde tutularak, doğum öncesi ve sonrasında özel bakıma ve korunmaya muhtaç olduğu vurgulanarak, artık çocuklar arasında ayırım yapılmaması, çocukların gelişmelerini sağlayacak tüm imkân ve olanaklardan yararlanmaları gerçeği vurgulanıyordu. Ayrıca fiziksel, zihinsel veya ruhsal özürlü çocukların eğitim ve bakım görmeleri öngörülüyor, bu tür çocukların sevgi ve anlayışa ihtiyaç duydukları ve eğitim hakları olduğu fikri savunuluyordu. Uluslar arası topluluk çocuk refahı ile ilgili konularda yol gösterici olarak bu bildirgeyi yıllarca göz önünde tutmuştur.
Ancak zaman içinde sür’atle gelişen ve kalkınan dünyamızda çocukların haklarının korunması, onların ihmal ve istismardan uzak tutulmalarının sağlanması için yalnızca bir iyi niyet ifadesinden öteye gidemeyen bu bildirgelerden daha bağlayıcı olan uluslar arası belgelere gereksinim olduğu gerçeğini ortaya çıkarttı.
1979 yılı tüm dünyada Birleşmiş Milletler Çocuk Yılı olarak kutlanıldığında bu gereklilik de öncelik olarak ele alındı ve Polonya’nın o zamanki Yargıtay Başkanı Prof.Adam Lopatka’nın çağrısı ve önderliğinde Birleşmiş Milletler Sekreteryası’nın değişik birimlerinde ve belli başlı uluslar arası sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla 10 yıl süren çalışmalar sonucunda hazırlanan bugünkü Çocuk Haklarına dair Sözleşme, 20 Kasım 1989’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile onaylandı. Sözleşme 26 Ocak 1990 tarihinde Birleşmiş Milletlere üye devletlerin imzalarına açıldı. Belgeyi aynı gün 61 ülke imzalamıştır. Bir ilk gün duyarlılığı olarak bu rakam rekor bir düzeyi temsil eder. Çünkü bir sözleşmenin imzalanması, genel olarak, imzacı ülkenin söz konusu belgeyi kendi yasama düzeyinde onaylamayı düşündüğünün göstergesi sayılmaktadır. Bir ülke sözleşmeyi onayladığında ise artık sözleşme iç hukuk bünyesine girdiği için, kendi ulusal yasalarını gözden geçirerek bunların sözleşme hükümleriyle uyumlu olmasını sağlamaya mecbur olmaktadır. Böylelikle de söz konusu ülke bu hükümlere uymakla yükümlü olduğunu açıklamakta, bunu yerine getirmemesi hâlinde ise uluslar arası topluluğa hesap vermeyi kabul etmektedir.
Sözleşme uluslar arası yasa olması için gerekli asgari 20 ülkenin onayından sonra 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin BM’de onaylanması ile yürürlüğe girmesi arasındaki zaman, on aydan biraz fazla bir süredir ve rekor düzeydedir. Çünkü genelde bu tür anlaşmaların yürürlüğe girmesi çok daha fazla zaman almaktadır. İşte yalnızca bu olgu bile uluslar arası topluluğun çocuklara ilişkin değer yargılarını, ilgilerini ve kararlılıklarını simgelemeye yeter.
Bugün Çocuk Haklarına dair Sözleşme, Amerika Birleşik Devletleri ve Somali dışında 191 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye Sözleşme’yi 14 Eylül 1990’da imzalamıştır.
Birleşmiş Milletler Örgütü 29-30 Eylül 1990 tarihinde New York’da gündem maddesi tek ve “ÇOCUK” olan bir zirve düzenlemiştir. 71 devlet ya da hükûmet başkanının katılımıyla gerçekleşen Çocuk Zirvesi’nde ülkelerin 2000 yılına kadar“ Çocukların Yaşatılması,Geliştirilmesi ve Korunmasına” dair gerçekleştirmeleri beklenen hedefler belirlenmiştir, ayrıca bu hedeflere erişebilmeleri için öngördükleri programları belirleyen çalışma plânları da ülkelerden talep edilmiştir. Bu doğrultuda ülkemizin de çocuklarımız için gerçekleştireceklerini belirleyen öyle bir “Eylem Plânı” vardır.
Toplumsal yaşamda bazı gelişmeler öylesine tam olur, bazı haklar öylesine işlerlik kazanırlar ki zamanla bu haklara sahip olanlar dahi bunları olağan karşılamaya başlarlar ve daha önceleri birtakım kişilerin, bu hakları kazanmak için ne denli zorluklarla karşılaştıklarının bilincine varamazlar.
Bundan yüzyıllar kadar önce, küçücük çocukların yalnızca bir lokma ekmek parası kazanabilmek için saatlerce ağır işlerde çalışmak zorunda olmalarına pek kimse aldırmıyor ve toplumlarca bunda herhangi bir gariplik görülmüyordu. Gene o tarihlerde dünyaya gelen bebeklerin yarısından fazlasının önlenebilir çocuk hastalıklarından yaşamlarını kaybediyor olmaları dahi bazen olağan karşılanıyordu. Gerçekte, o yıllarda çocukların büyük çoğunluğu her zaman kısa ve acılı ömür sürmüş, cehalete ve ürkütücü bir yoksulluğa mahkum olmuşlardı.
Yüzyıllardır çok sayıda kadın ve çocuğun kıyımına neden olan bir başka etken ise silâhlı çatışma ortamları ve savaşlar olmuştur. Genelde insanoğlu sürekli bir barış ve huzur özlemi içindedir ve özlenen bu barışa bir gün yeryüzünde artık savaşlar ve silâhlı çatışmalar sona erdiğinde varılacağı düşüncesini taşır. Oysa artık tüm insanlığın özlemini çektiği barış yalnızca savaş ve silâhlı çatışmaların bulunmadığı bir ortamda değil ama belki bir gün tüm insanların yaşamdan ve onun nimet ve olanaklarından eşit olarak yararlanmalarına olanak sağlamasıyla gerçekleşebilecektir.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından evrensel barışın sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla ülkeler bir araya gelip bugünkü Birleşmiş Milletler’in temeli olan“Milletler Cemiyeti’ni kurduklarında öncelikle barışçı ve mutlu bir toplumun inşaası gereğine dikkati çekerek milletlerin uymalarını istedikleri yaşam standartlarını tespit etmeye çalıştılar. Bu arada toplumun temel taşları olan çocukların her türlü ihmal ve istismardan öncelikle korunma haklarını vurgulamak amacıyla ve onların her hâl ve koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmaları gerekliliğinden hareketle ilk uluslar arası Çocuk Hakları Bildirgesi’ni hazırladılar. Bu Bildirge 26 Eylül 1924’de,Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda kabul edildi. Çocukların yaşatılmaları, gelişmeleri ve korunmalarının uluslar arası bağlamda ilk kez temel ilke olarak ele alındığı bu 5 maddelik bildirgeyi imzalayan devlet büyüklerinin arasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal de yer alıyordu. Uluslar arası iyi niyetin göstergesi olan bu çalışmalar ne yazık ki 1939’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı ile önce Milletler Cemiyeti’nin geçerliliğini yitirmesi, buna bağlı olarak da Çocuk Hakları Bildirgesi’nin yalnızca bir kâğıt parçasından öteye gidememesine neden oldu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 1946 yılında BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne “dünya halklarını 1924’lerdeki kadar birbirlerine bağlamak” amacıyla 1924 Cenevre Bildirgesi’nin canlandırılmasını önerdi, bundan iki yıl sonra 1948’de BM Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge’de temel insan haklarının neler olduğu saptanmakta ve bu hakları ihlâl edenler sorumlu tutulmaktadırlar. İnsan Hakları Bildirgesi doğal olarak çocukların hak ve özgürlüklerini de içermektedir .Ancak çocukların yaradılışları icabı korunmaya ve gözetilmeye ihtiyaçları olduğu gerçeğinden hareketle, bildirgenin üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalarla yeniden 10 maddelik bir Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlandı ve 20 Kasım 1959’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edildi.
İkinci Dünya Savaşı birincisine oranla çocukları daha fazla şiddet ve felâketlere maruz bırakmıştı; işte bunun önlenebilmesi amacı ile 1959ÇocukHakları Bildirgesi’nde çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak olgunlaşmamış olduğu göz önünde tutularak, doğum öncesi ve sonrasında özel bakıma ve korunmaya muhtaç olduğu vurgulanarak, artık çocuklar arasında ayırım yapılmaması, çocukların gelişmelerini sağlayacak tüm imkân ve olanaklardan yararlanmaları gerçeği vurgulanıyordu. Ayrıca fiziksel, zihinsel veya ruhsal özürlü çocukların eğitim ve bakım görmeleri öngörülüyor, bu tür çocukların sevgi ve anlayışa ihtiyaç duydukları ve eğitim hakları olduğu fikri savunuluyordu. Uluslar arası topluluk çocuk refahı ile ilgili konularda yol gösterici olarak bu bildirgeyi yıllarca göz önünde tutmuştur.
Ancak zaman içinde sür’atle gelişen ve kalkınan dünyamızda çocukların haklarının korunması, onların ihmal ve istismardan uzak tutulmalarının sağlanması için yalnızca bir iyi niyet ifadesinden öteye gidemeyen bu bildirgelerden daha bağlayıcı olan uluslar arası belgelere gereksinim olduğu gerçeğini ortaya çıkarttı.
1979 yılı tüm dünyada Birleşmiş Milletler Çocuk Yılı olarak kutlanıldığında bu gereklilik de öncelik olarak ele alındı ve Polonya’nın o zamanki Yargıtay Başkanı Prof.Adam Lopatka’nın çağrısı ve önderliğinde Birleşmiş Milletler Sekreteryası’nın değişik birimlerinde ve belli başlı uluslar arası sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla 10 yıl süren çalışmalar sonucunda hazırlanan bugünkü Çocuk Haklarına dair Sözleşme, 20 Kasım 1989’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile onaylandı. Sözleşme 26 Ocak 1990 tarihinde Birleşmiş Milletlere üye devletlerin imzalarına açıldı. Belgeyi aynı gün 61 ülke imzalamıştır. Bir ilk gün duyarlılığı olarak bu rakam rekor bir düzeyi temsil eder. Çünkü bir sözleşmenin imzalanması, genel olarak, imzacı ülkenin söz konusu belgeyi kendi yasama düzeyinde onaylamayı düşündüğünün göstergesi sayılmaktadır. Bir ülke sözleşmeyi onayladığında ise artık sözleşme iç hukuk bünyesine girdiği için, kendi ulusal yasalarını gözden geçirerek bunların sözleşme hükümleriyle uyumlu olmasını sağlamaya mecbur olmaktadır. Böylelikle de söz konusu ülke bu hükümlere uymakla yükümlü olduğunu açıklamakta, bunu yerine getirmemesi hâlinde ise uluslar arası topluluğa hesap vermeyi kabul etmektedir.
Sözleşme uluslar arası yasa olması için gerekli asgari 20 ülkenin onayından sonra 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin BM’de onaylanması ile yürürlüğe girmesi arasındaki zaman, on aydan biraz fazla bir süredir ve rekor düzeydedir. Çünkü genelde bu tür anlaşmaların yürürlüğe girmesi çok daha fazla zaman almaktadır. İşte yalnızca bu olgu bile uluslar arası topluluğun çocuklara ilişkin değer yargılarını, ilgilerini ve kararlılıklarını simgelemeye yeter.
Bugün Çocuk Haklarına dair Sözleşme, Amerika Birleşik Devletleri ve Somali dışında 191 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye Sözleşme’yi 14 Eylül 1990’da imzalamıştır.
Birleşmiş Milletler Örgütü 29-30 Eylül 1990 tarihinde New York’da gündem maddesi tek ve “ÇOCUK” olan bir zirve düzenlemiştir. 71 devlet ya da hükûmet başkanının katılımıyla gerçekleşen Çocuk Zirvesi’nde ülkelerin 2000 yılına kadar“ Çocukların Yaşatılması,Geliştirilmesi ve Korunmasına” dair gerçekleştirmeleri beklenen hedefler belirlenmiştir, ayrıca bu hedeflere erişebilmeleri için öngördükleri programları belirleyen çalışma plânları da ülkelerden talep edilmiştir. Bu doğrultuda ülkemizin de çocuklarımız için gerçekleştireceklerini belirleyen öyle bir “Eylem Plânı” vardır.