OTİZMLİ ÇOCUKLA YAŞAM
Her anne baba çocuğunu güzel hayallerle dünyaya getirir. Belki küçük bir prenses, belki bir kahraman belki de akıllı ve başarılı bir bilim adamı hayal eder. Her ne kadar Daniel Stern hamileliğinin yedinci ayından sonra bu beklentilerin daha gerçekçi bir düzeye indiğini söylese de, kimse duygusal
ya da fiziksel problemi olan bir çocuk sahibi olmayı beklemez.
Burada Emily Kingsley'in çok bilinen bir örnegini verebiliriz:
Yeni çocuğa sahip olmak yeni bir ülkeye gezmeye gitmek için hazırlanmaya benzetilebilir. Karı koca gidecekleri yerle ilgili hayaller kurarlar, orada nekler yapacaklarını düşünür, planlar yaparlar, çevreden daha önce oraya gitmiş kişilerle fikir alışverişinde bulunup heycanlanırlar hem de kendilerini hazırlamaya çalışırlar. Hatta hiç aksilik çıkmasın diye önceden alınabilecek tüm önlemleri alıp, o ülke ile ilgili kitaplar okuyup, diline bir aşinalık kazanmaya bile çalışırlar. Ve beklenen gün gelip de uçağa bindikleri zaman heyecan son haddindedir. Kendilerini nelerin beklediğini aşağı yukarı bilselerde karşılaşacakları şeyle ilgili merakları doruktadır. Uçağa bu heyecan ile binip bu heyecanla yolculuk yaparlar. Ve pilot o ülkeye vardıklarını anons eder. Uçaktan inip geldikleri ülkeyi görünce hiç beklemedikleri bir şeyle karşılaştıklarını görürler. Gitmeyi hayal ettikleri ülkeye değil bambaşka bir ülkeye gelmişlerdir.
Buraya nasıl geldiklerini anlamamışlar, bu hatanın nerde olduğunu hiç fark edememişlerdir. Uçağa yanlış mı, binmişlerdir yoksa pilot bir hata mı yapmıştır? Ama bunu anlayacak hiçbir ipuçları yoktur.
Çünkü bu ülkenin dilini de bilmemektedirler. Ne lokantaya gidebilirler ne de gezebilirler. Çünkü paralarını da tanımamaktadırlar. Bir süre geçip bu yanlışın şokunu atlattıktan sonra ve hatanın nerede olduğunu anlamaktan vazgeçtikten sonra dönüp de geldikleri ülkeye tekrar bakarlar ve bekledikleri ülke olmamakla beraber bunun da pek çok keşfedilebilecek güzelliğe sahip oldugunu fark ederler. Eğer yeterince yakından bakarlarsa ve onların lisanını öğrenip ilişki kurabilirlerse burada da pek çok hoşluklar yaşayabileceklerini görürler.
Otizmli bir çocuğu olduğunu duyan anne baba için yaşanan duygular herhalde beklemediği bir ülkeye inen karı kocanın yaşadıklarına benzer şeylerdir. Ama bu çocuğa yakından bakmak ve gerçekten onun dilini anlamaya çalışmak belki de başlangıçta yapılacak en iyi iştir.
Otizmli çocuğu olan aileler için en önemli soru, kendilerini nelerin beklediği ve çocukların ileride nasıl olacağıdır. Özellikle çok erken yaşlardaki duruma bakıp çocuğun ileride hangi noktaya geleceğini ve nasıl bir gelişim göstereceğini kestirmek çok zordur. Ama aileler haklı olarak çocuklarının öncelikle konuşup konuşamayacağını sonra, okula gidip gidemeyeceğini, giderse ne tür güçlüklerle karşılaşabileceğini bilmek isterler. Ancak çocuğun 18 aylık ya da 24 aylık durumuna bakıp bu sorulara cevap vermek zordur.
Eğitim aldığı sürece çocuğun izlenmesi ve kapasiteleri ile zayıf taraflarının ortaya çıkarılması bize gelecekte olabilecekler hakkında bir fikir verir. Ancak yine de kesin bir tablo ortaya çıkarmak çok zordur.
Aileler, özellikle anneler çok erken yaşlardan itibaren çocukları ile ilgili olarak yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissederler. Ancak bunun adını tam olarak koyamazlar. Çocuklarına ulaşmakta zorlandıklarını, ikili oyunlara, agucuk vs gibi sesli ilişkilere çok da katılmadıklarını görürler ama
çocuklarının sakin olduğunu düşünerek onu rahat bırakırlar. Hatta anneler genellikle bu şanslı durumdan faydalanıp kendi işlerine daha çok yoğunluk verebilirler. Çünkü çocuklarının çok az ilgi ve oyuna
ihtiyacı olduğunu düşünerek onu yatağında oyuncakları ile bırakırlar. Bu sakin çocuklar artık yataklarından çıkıp bağımsız hareket etmeye başladıklarında da çoğunlukla televizyon karşısında kalmayı tercih ederler. Bu sakin bebeklerin konuşmak ve dertlerini herhangi bir şekilde anlatmak için çaba sarfetmemeleri anneleri rahatsız etmeye başlasa da; aile büyüklerinin "babası da böyleydi,
geç konuştu" gibi yorumları aileleri bir süre daha rahatlatmaya yeter. Bu rahatlık hissinin geçmeğe başladığı noktalarda fikir ve çare arayışları aileleri çocuk doktorları ile konuşmaya iter. Ancak genellikle
gördüğümüz uygulamalar, çocuk doktorlarının bu konuda çok da hassas ve yönlendirici olmadıkları ve aileleri " bu da sakin bir çocuk elbette konuşacak daha çok vakit var." gibi tesellilerle bir süre daha rahatlatmanın dışında yapıcı bir yöne kanalize etmedikleridir. Bu uygulamaların gittikçe azaldığını görsek de, tanısı konmuş hatta eğitime başlamış bir çocuk için bile, çocuk doktorunun " ne olacak illaki istediği şeyi parmağı ile mi göstermesi gerekiyor?" gibi bir söz sarf etmesine hala rastlayabiliyoruz.
Anne babalar bu gecikmelerden dolayı, neler kaybetmiş olabilecekleri ile ilgili, çok fazla düşünmektedirler.
Bu kaygıları taşımamak ve ayrıca çocuğun eğitime erken başlamasını sağlayabilmek için aile büyüklerinin söyledikleri veya
bu konuda ihtisas sahibi olmayan doktorların
( çocuk psikiyatrisi, çocuk nörolojisi dışındaki )
rahatlatmaları ile çok fazla oyalanmamakta fayda vardır.
Bu noktada en önemli ipucu annenin kendi hissettikleri ve çocuğunun ona yaşattıkları veya daha da önemlisi yaşatamadıklarıdır.
Bu çocukların anne babaya yaşatamadıkları hakikatten çok daha önemlidir. Çünkü çocukların dışarıdan gelen uyaranlara kapalı gibi davranması, insanlara ihtiyacı yokmuş gibi hatta kendisi ile uğraşılmasa çok daha
mutlu olacakmış gibi tavırları anne babalara çok zor duygular yaşatmaktadır. Annelerin daha sonradan bu çocukları yataklarında veya televizyon başında çok fazla bıraktıkları ile ilgili suçluluk duygularının temelinde aslında anneden değil çocuktan kaynaklanan ve anneyi çaresiz bırakan bir durum söz konusudur.
Çünkü bu çocuklarla oyun oynamak, dikkatlerini bir yere çekmek ve kısa bir süre de olsa orada tutmak çok zor ve tüketici bir çabadır.
Yukarıda anlattığımız aşırı sakin çocuk örneği, iletişim problemi olan çocukların bebekliklerini açıklayabilecek tek örnek değildir. Bazı çocuklar daha ilk aylardan itibaren çok huzursuz, hareketli ve uykusuzdurlar. İki üç yaşına kadar her gece saat başı uyanan ve evdeki herkesi de ayağa kaldıran veya gece iki üç saat uyuyup sonra sabaha kadar hiç uykusu gelmeden sakin sakin oyalanan çocuk tipi de diğer uçta yer almaktadır.
Bu çocuklar daha hareketli olmakla beraber yine de
dünya ile daha ilişkili değildirler. Sürekli hareket halinde olup yine hiç bir seye uzun süre konsantre olamazlar. Dikkatini bir yere çekmeye çalıştığınızda da
sizinle hiç ilgilenmezler.
Bu farklı tablolarla ortaya çıksalar da aileler her türlü uykuzluğa, sinirsel yıpranmaya razıdırlar. Yeter ki,ileride ne olacağını ve kendilerini nelerin beklediğini bilsinler. Ancak profesyoneller için de bu sorulara
cevap vermek çok zordur. Çünkü çok farklı zihinsel kapasiteler ve farklı davranıs problemleri ile ortaya çıkan değişik tablolar hakkında, " iki sene sonra çocuğunuz şu durumda olacak" demek oldukça zordur.
Ancak belli bir süre çalışarak çocuğun eğitime nasıl uyum sağladığı, ne kadar motive olduğu, zihinsel kapasitesinin ne şekilde geliştiğine bakılarak ilerisi hakkında bir fikir sahibi olunabilir.
Kaynak:
İnci Vural – Klinik Psikolog, Pedagog
SOS ! OTİZM
Otizm Ve İletişim Problemi Olan Çocukların Eğitimi adlı kitabı