Herşeyi o 'an' belirledi.
Kişiden kişiye değişen o 'an'.
Yaşanmayı bekleyen onlarca yıl,
o 'an'ın vereceği karara bağlıydı.
Işte o, o 'an' verdi kararını,
gurbete gitmeye.
Tarla, bağ, bahçe, bozkır karnı doyuruyordu belki,
ama hayalleri, ümitleri ve umutları değil.
Hayal, ümit ve umut,
daha iyisini,
daha güzelini fısıldadı insana.
Yarın, ümit için uyanan insan,
yine onun için
koptu toprağından ve yurdundan.
Ne ırak yermiş bu Alamanya,
yol bitmiyor.
Ne çok maden varmış burada,
iş bitmiyor.
Nice güller bırakılmış sılada,
hasret kolay kolay dinmiyor.
Nede çok dikenler varmış şurada,
umut da bitmiyor.
Dilsizlik, çaresizlikmiş,
çaresizlikse mahkumiyet.
O 'an' nereden bilebilirdi ki,
o çileli 'an'ları.
Sömürülen emeklere,
sürdürülen hayallerle katlanıldı.
Bilek,
iş kampında emre amadeyken,
yürek, yarına saklanan ümitleri,
barakalarda dostlarla paylaştı.
Ev olmayınca
huzur olmuyor,
aile olmayınca
hasret dinmiyor.
Eş geldi, oğlan geldi, kız geldi.
Dertte geldi.
Ilk gelenlerin o hızlıca zengin oluşu,
çoğu 'an'ların başlangıcıydı.
Yaşanmamış özlemler,
Ve tadına varılmamış bir hayat,
o 'an'ın geriye kalan mirasıydı.
Ilk olmanın ağır bedelini,
ikinciler çekmedi,
üçüncülerse hiç bilmiyor.
Yolculuğa yalnız başladılar,
yalnız mı bitiriyorlar...
Kimisi geleneği aştı,
kimisi yolda şaştı.
Kimisi yalnızlaştı,
kimisi torunlara karıştı.
O 'an',
bunu hiç düşünmemişti
Gelmeyi düşünmüştü.
Dönmeyide.
Ama ya kalmayı ?
Hayatın baharını feda etmeyi
göze almıştı,
peki ya tabutta geri dönmeyi...
Hep aynı yazılmamış hikaye değilmidir,
kimilerimizin 'vay be!' diyerek dinlediği.
kimilerimizin fıkra niyetine kulak verdiği,
ve kimilerimizin de varlığından haberdar olmadığı.
Yumurta istemek için yapılan tavuk taklidi,
bizlere komik gelsede,
bir 'an' dramının altını kömür gibi çiziyor.
Ve bize, uzakda olmayan o geçmişimizi hatırlatıyor.
Gelinen gurbet,
ev,
çekilen çile,
yalan oldu artık.
Evet, geldiler ve kaldılar.
Geride de bir masal bıraktılar . . .
Ünal Koyuncu